Hayat bize mutlu olma şansı vermedi sevgili,
biz kendimizden başka herkesin üzüntüsünü üzüntümüz acısını acımız yaptık çünkü.
Dünyanın öbür ucunda hiç tanımadığımız bir insanın göz yaşı bile içimizi parçaladı.
Kedilere ağladık, kuşların yasını tuttuk...
Yüreğimizin zayıflığı kimi zaman hayat karşısında bizi zayıf yaptı. Aslında ne güzel şeydir insanın insana yanması sevgili...
Ne güzeldir bilmediğin birinin derdine üzülebilmek ve çare aramak. Ben bütün hayatımda hep üzüldüm, hep yandım.
Yaşamak ne güzeldir be sevgili...
Sevinerek, severek, sevilerek, düşünerek...
Ve o vaz geçilmez sancılarını duyarak hayatın...
Bu dağ Mengene dağıdır
Tanyeri atanda Van’da
Bu dağ Nemrut yavrusudur
Tanyeri atanda Nemruda karşı
Bir yanın çığ tutar, Kafkas ufkudur
Bir yanın seccade Acem mülküdür
Doruklarda buzulların salkımı
Firari guvercinler su başlarında
Ve karaca sürüsü,
Keklik takımı…
Yiğitlik inkar gelinmez
Tek’e – tek doğüşte yenilmediler
Bin yıllardan bu yan, bura uşağı
Gel haberi nerden verek
Turna sürüsü değil bu
Gökte yıldız burcu değil
Otuzüç kurşunlu yürek
Otuzuç kan pınarı
Akmaz,
Göl olmuş bu dağda…
2.
Yokuşun dibinden bir tavşan kalktı
Sırtı alacakır
Karnı sütbeyaz
Garip, ikicanlı, bir dağ tavşanı
Yüreği ağzında öyle zavallı
Tövbeye getirir insanı
Tenhaydı, tenhaydı vakitler
Kusursuz, çırılçıplak bir şafaktı
Baktı otuzüçten biri
Karnında açlığın ağır boşluğu
Saç, sakal bir karış
Yakasında bit,
Baktı kolları vurulu,
Cehennem yurekli bir yiğit,
Bir garip tavşana,
Bir gerilere.
Düştü nazlı filintası aklına,
Yastığı altında küsmüş,
Düştü, Harran ovasından getirdiği tay
Perçemi mavi boncuklu,
Alnında akıtma
Üç topuğu ak,
Eşkini hovarda, kıvrak,
Doru, seglavi kısrağı.
Nasıl uçmuşlardı Hozat önünde!
Şimdi, böyle çaresiz ve bağlı,
Böyle arkasında bir soğuk namlu
Bulunmayaydı,
Sığınabilirdi yuceltilere…
Bu dağlar, kardeş dağlar, kadrini bilir,
Evvel Allah bu eller utandırmaz adamı,
Yanan cıgaranın külünü,
Güneşlerde çatal kıvılcımlanan
Engereğin dilini,
İlk atımda uçuran
Usta elleri…
Bu gözler, bir kere bile faka basmadı
Çığ bekleyen boğazların kıyametini
Karlı, yumuşacık hıyanetini
Uçurumların,
Önceden bilen gözleri…
Çaresiz
Vurulacaktı,
Buyruk kesindi,
Gayrı gözlerini kör sürüngenler
Yüreğini leş kuşları yesindi…
3.
Vurulmuşum
Dağların kuytuluk bir boğazında
Vakitlerden bir sabah namazında
Yatarım
Kanlı, upuzun…
Vurulmuşum
Düşüm, gecelerden kara
Bir hayra yoranım çıkmaz
Canım alırlar ecelsiz
Sığdıramam kitaplara
Şifre buyurmuş bir paşa
Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız
Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki…
4.
Ölüm buyruğunu uyguladılar,
Mavi dağ dumanını
ve uyur-uyanık seher yelini
Kanlara buladılar.
Sonra oracıkta tüfek çattılar
Koynumuzu usul-usul yoklayıp
Aradılar.
Didik-didik ettiler
Kirmanşah dokuması al kuşağımı
Tespihimi, tabakamı alıp gittiler
Hepsi de armağandı Acemelinden…
Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız
Karşıyaka köyleri, obalarıyla
Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu,
Komşuyuz yaka yakaya
Birbirine karışır tavuklarımız
Bilmezlikten değil,
Fıkaralıktan
Pasaporta ısınmamış içimiz
Budur katlimize sebep suçumuz,
Gayrı eşkiyaya çıkar adımız
Kaçakçıya
Soyguncuya
Hayına…
Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki…
5.
Vurun ulan,
Vurun,
Ben kolay ölmem.
Ocakta küllenmiş közüm,
Karnımda sözüm var
Haldan bilene.
Babam gözlerini verdi Urfa önünde
Üç de kardaşını
Üç nazlı selvi,
Ömrüne doymamış üç dağ parçası.
Burçlardan, tepelerden, minarelerden
Kirve, hısım, dağların çocukları
Fransız Kuşatmasına karşı koyanda
Bıyıkları yeni terlemiş daha
Benim küçük dayım Nazif
Yakışıklı,
Hafif,
İyi süvari
Vurun kardaş demiş
Namus günüdür
Ve şaha kaldırmış atını.
Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki…
ahmet arif
Yangınlar,
Kahpe fakları,
Korku çığları
Ve irin selleri, aç yırtıcılar,
Suyu zehir bıçaklar ortasındasın.
Bir cana, bir başa kalmışsın vay vay!
Pusatsız, duldasız, üryan
Bir cana bir de başa
Seher vakti leylim -leylim
Cellat nişangahlar aynasındasın.
Oy sevmişim ben seni...
Üsküdardan bu yan lo kimin yurdu!
He canım...
Çiçekdağı kıtlık, kıran,
Gül açmaz, çağla dökmez.
Vurur alnım şakına
Vurur çakmaktaşı kayalarıyla
Küfrünü, Medetsiz, Munzur.
Şahmurat Suyu kan akar
Ve ben şairim.
Namus işçisiyim yani
Yürek işçisi.
Korkusuz, pazarlıksız, kül elenmemiş,
Ne salkım bir bakış
Resmin çekeyim,
Ne kınsız bir rüzgar
Mısra dökeyim.
Oy sevmişem ben seni...
Ve sen daha demincek,
Yıllar da geçse demincek,
Bıçkılanmış dal gibi ayrı düştüğüm,
Ömrümün sebebi, ustam, sevgilim,
Yaran derine gitmiş,
Fitil tutmaz, bilirim.
Ama hesap dağlarladır,
Umut, dağlarla.
Düşün, uzay çağında bir ayağımız,
Ham çarık, kıl çorapta olsa da biri
Düşün, olasılık, atom fiziği
Ve bizi biz eden amansız sevda,
Atıp bir kıyıya iki zamın
Yarının çocukları, gülleri için
Herbirinin ayvatüyü, çilleri için,
Koymuş postasını,
Görmüş restini.
He canım,
Sen getir üstünü.
Uy havar!
Muhammed, İsa aşkına,
Yattığın ranza aşkına,
Deeey, dağları un eder Ferhadın gürzü!
Benim de boş yanım hançer yalımı
Ve zulamda kan-ter içinde, asi,
He desem, koparacak dizginlerini
Yediveren gül kardeşi bir arzu
Oy sevmişem ben seni
AHMET ARİF
Yaz demedik..
Kış demedik..
Gece demedik..
Gündüz demedik..
Kah sigara içtik.
Kah rakı içtik.
Kah votka içtik.
Kah bira içtik.
En çok da çay içtik !
ÇİFT ELLE çalıştık
TEKEL'e verdik.
Hiç şikayet etmedik
Şimdi
Bu kış kıyamette sokaklarda
TEKEL İŞÇİLERİ...
Sizler kadar olmasa da
Bizler de üşüyoruz
Yüreğimize vurulan coplardan
Bizler de
Çamurlu sokaklarda düşüyoruz.
Arkanızdayız demiyoruz..
Önünüzdeyiz de demiyoruz.
Her zaman yanınızdayız.
Yukarı mahallediki başa bakanın da
Bildiğini biliyoruz.
Şunun şurasında
Bahara ne kaldı
Güneş doğar
Elbet erir karlar
Isınır havalar..
Sizin yüzünüzde, gözünüzde
Binlerce güneş doğacaktır.
/Yakındır/
alışkanlıklar aynı aşklar ayrılıklar
bakışlar aynı birgün bir sonraki de
cevaplar aynı çareler çaresizlikler
doğrular aynı değerler dostlar
umutlu beklemekli bir gelecek
tutkular ve ansızlığı gerçeklerin
ağır aksak yaşıyoruz
yarım yamalak gençlik
ansızın gelen ölüm
ve her ölüm erken hala
YALIN HALİ AYNI BU SÜRÜNCEMENİN
eylül aynı ekim erkenliği bir ertesinin
felsefe aynı faydası figüran dünyanın
güzellik aynı gaflete düşüren gözleri
ikimizde aynı inatlar inançlı gözlerin ışığı
kokusu aynı kostümünü çıkarmış istanbulun galatada
LEVENT aynı değişen dünya değişen yollar
umutlu beklemekli bir gelecek
önceden sezemediğim ayrılık
avlusunda zamanın koşuşmalı bir telaş
geçti geçecek gibi tadını alamadığım
içine çekilesi nefes gibi
dokunsan uçacak his gibi
yanından ayrılamadığım sevdadır yaşam
işte bu aynılıkta
ağır aksak yaşıyoruz
yarım yamalak gençlik
ansızın gelen ölüm
ve her ölüm erken hala
YALIN HALİ AYNI BU SÜRÜNCEMENİN
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Bütün çiçekleri getirin buraya,
Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,
Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer
Bütün köy çocuklarını getirin buraya,
Son bir ders vereceğim onlara,
Son şarkımı söyleyeceğim,
Getirin getirin...ve sonra öleceğim.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum,
Kaderleri bana benzeyen,
Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları,
Geniş ovalarda kaybolur kokuları...
Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri,
Hepinizi hepinizi istiyorum, gelin görün beni,
Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini
Bacımın suladığı fesleğenleri,
Köy çiçeklerinin hepsini, hepsini,
Avluların pembe entarili hatmisini,
Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın.
Aman Isparta güllerini de unutmayın
Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum.
Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum.
Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım,
Ben bir bahçe suluyordum, gönlümden,
Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden,
Ne güller fışkırır çilelerimden,
Kandır, hayattır, emektir, benim güllerim,
Korkmadım, korkmuyorum ölümden,
Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Baharda Polatlı kırlarında açan,
Güz geldi mi Kopdağına göçen,
Yörükler yaylasında Toroslarda eğleşen.
Muş ovasından, Ağrı eteğinden,
Gücenmesin bütün yurt bahçelerinden
Çiçek getirin, çiçek getirin, örtün beni,
Eğin türkülerinin içine gömün beni.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
En güzellerini saymadım çiçeklerin,
Çocukları, öğrencilerimi istiyorum.
Yalnız ve çileli hayatımın çiçeklerini,
Köy okullarında açan, gizli ve sessiz,
O bakımsız, ama kokusu eşsiz çiçek.
Kimse bilmeyecek, seni beni kimse bilmeyecek,
Seni beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben mezarsız yaşamayı diliyorum,
Ölmemek istiyorum, yaşamak istiyorum.
Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın,
Tarümar olmasın istiyorum, perişan olmasın,
Beni bilse bilse çiçekler bilir, dostlarım,
Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim,
Çiçeklerde açar benim gizli arzularım.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Okulun duvarı çöktü altında kaldım,
Ama ben dünya üstündeyim, toprakta,
Yaz kış bir şey söyleyen sonsuz toprakta,
Çile çektim, yalnız kaldım, ama yaşadım,
Yurdumun çiçeklenmesi için daima, yaşadım,
Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir.
Şimdi sustum, örtün beni, yatırın buraya,
Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya.
Seni anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.
Ard- arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu
Dışarda gürül- gürül akan bir dünya...
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana...
Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara.
Akan yıldıza.
Bir kibrit çöpüne varana.
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamdan,
Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni...
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...
Ürkek güvercin gibi hayallerim..
Dokunsam uçacak sanki…
Isimsiz bir sevda bu…
Hani...
Kitabı yok dediklerinden…
Zamanı yok….
Mekanı yok…
Mevsimler ve hüzün yakışıyor sadece….
Yıldızlar kayıyor..
Şarkılar yarım…..
Kederler dökülüyor yaprak yaprak…
Ve kelimeler kördüğüm…
Özlemlerin hakkını ver dercesine…
Ne fark eder…
Benim bütün rüyalarım seninle…..
Ayışığı sussun
Kimsesiz sahillerde….
Üşüsün yakamozlar ve
mehtap ağlasın
bulutlar üstünü örttüğünde..
deniz vurgunluğunu anlatsın
yorgun düşmüş geceye…
intiharı yaşasın dalgalar
içimde ki kelimelerle…
yosun kaplasın kum tanelerimi…
ne farkeder…
benim bütün rüyalarım seninle…
git diyemiyorum hayallere…
hemen
yüreğini bırakıyor avuçlarıma…
çisil çisil yağıyor
sessiz ve derinden….
Tövbekar nefesini ağırlıyor..
Yine de unuttuğum bir şey var
Hasret gibi…
Eğilip topluyorum sessizce..
Tıpkı bana benziyor…
Ne farkeder…
Benim bütün rüyalarım seninle…
Nereye saklansın kimsesizliğim…
Ne şehirlere sığabiliyorum
Ne de şehirler yüreğime….
Yenik düşmüş sözlerim var
Dudaklarımın arasında…
Ve şiirlerimin sesi
Kaybetmeyi kabullenmiş…
Onlar beni ağlamaz biliyor..
Oysa ben
Dökülüyorum sonbahar gibi usulca…
Ne farkeder…
Benim bütün rüyalarım seninle…
Yeşildir artık yüreğinde kara bulut,
Bugün anneler günü, annem beni unut.
Evde acılar koynuna yangelip yatmış,
İnadına giyin sen de mayısa batmış,
Yürü sokakta, çocukların düşü aksın
Yürü ki saksıda çiçekler sana baksın.
Diline genç anılarından bir türkü seç,
Beş yıl büyüdüğüm okulun önünden geç,
Islanırsa anıların güneşte kurut,
Senin günün bugün unutma, beni unut
Gök mavi, deniz mavi, tam kıyısında dur
Durma, eteğinden beni bir daha savur.
Annem yıldız kayıyor içinden dilek tut,
Koşuyor sana kısa pantolunlu çocuk,
Gözünde gözümde, gözlerinde bin umut ...
Belki değmedi elleri bir güzelin ellerine,
Kendini kaptıralı memleket sevdasına.
Ağlamazdı.. Bizim Deniz. Korkmazdı.
Sivas'ta bakardı güneşe,
Kayseride sayardı yıldızları.
Korkmazdı Bizim Deniz.. Cesurdu.
Sinesinde kurşun yarası,
Elinde cigarası.
Bir gün vurdular prangayı..
Hapsettiler koğuşlara.
Eziyetlerden geçti,
Kapatıldı karanlığa.
Oysa aydınlıktı düşünceleri,
Devrim yolunda.. Memleket uğruna.
Ağlamazdı Bizim Deniz. Korkmazdı.
Karanlık bir gecede astılar Deniz'i
İdam sehpasına çıkarken bile metindi.
Üstelik daha gençti, ensizdi.
Başı dik ağır ağır yürüdü ipe
Ve son nefesinde bile haykırdı gerçeği.
Herkez bilir ki korkmadı Deniz,
Elleri titremedi.
Arz ederim ki yoktu dünyada eşi.
O ki ihtilalci yenilikçi, bilirkişi! .
Hangi zorluğu
yenmemiş insanoğlu.
Hele taşıyorsa içinde
bu insanca sevgiyi.
Güzel günler
zorlu duraklardan
geçer sevdiğim.
Damla damla
birikiyor insan.
Damla damla sevgili...
Bir gün
akıp gideceğiz hayata.
Duvarlar yıkılacak,
açılacak bütün kapılar
bilesin.
Benim yüreğim
sensin şimdi,
seni vurur durur...
Ve yine damla damla
çoğalıyorsun içimde.
Baktım,
uzanmış ranzasına umutla direniyor,
elinde bir tesbih, dilinde tanıdık ufuklar,
ya sabır, ya sabır.
Biz sanıyoruz,
günden güne tükeniyor,
aslında o,
kendinden sonrakiler için direniyor.
Yüreği cıvıl cıvıl, kardeşçe,
dostça, umutla çarpıyor.
Gelin diyor, gelin dünyama,
orada herkese özgürlük,
herkese ekmek var, daha da önemlisi,
adalet adalet adalet var!
Baktım,
uzanmış ranzasına,
dikmiş gözlerini zamana,
tik-tak, tik-tak, tik-tak...
acaba bu kaçıncı olacak.
kaçıncı halk için ölen,
aslında halkın kalbinde dirilen.
Sevdasına düşmüş,
güneş kanatlı, rüzgar bakışlı,
geleceğe düşmüş gönlü,
tarifi imkansız acılarla gömülü.
Alnında kırmızı bere,
Dayamış alnını mavzere,
pir sultana, dadaloğluna, börtlüceye,
ben de buradayım,
duyun beni de dercesine.
Çığlığınıza çığlık,
sevdanıza sevdayla koştum dercesine.
Ve hatta,
halkı için delirircesine,
halkı için ölürcesine,
kapamış ağızını düğümlercesine.
Sevdalanmış bir kere,
dönüşü olmaz geriye.
kızıl taylar misali,
hoyrat, asi, ardına bakmadan,
menzil ırak, yakın bilmeden,
koşuyor ölüme, dirilişe, varoluşa
VAHAP KAYA KALBİMİZDE YAŞAYACAKTIR..!
“seni yaşamak,
ıssızlığına inmek bütün soluğuyla yaşamın
ve delirircesine yapışmak nehirde sürüklenen çakıltaşına
var olmak doğan güneşle,yenilenmek her bir esintisiyle rüzgarın
derin bir ah çekmek sensiz yaşanmışlara,
doldurup yüreğimi öfkeyle bizi ayıran yollara hesap sormak.
Eğer yaşıyorsam ve bu ruh seninle canlanıyorsa
sorgusuz sualsiz sensin tek nedeni
Ölüm haberini getiren kuşların kapıma dayandığı gün,
bir daha kan dolaşmayacak damarlarımda.
Bir avuç toprakla belki kırmızı bir karanfile gübre olurum,
ve her sevgili koklayışında karanfili
özünden bir damla olup düşerim kırmızının
çürümüş yüreğimde tüten sevda ateşinin kızıllığıyla…
Ve seni yaşarım güzelim her yerde nefes alıp vermek adına”
Sevgili ağabeyimiz, kardeşimiz, babamız, dayımız, amcamız devrimin dostu güzel insan Vahap Kaya’yı 26.12.2006 tarihinde bir kalp krizi sonucu kaybettik. Her ölümün erken ölüm olması gibi Vahab’ımızında ölümü erkendi. İnsanlık adına bırakmış olduğu iyilik, güzellik, dayanışma özelliklerini yaşatacak ve ona layık olmaya çalışacağız. Sen rahat uyu güzel insan..
gizemli gülüşlerde
güçlenen güzellik
arzunun avuçlarında yanar
akar duygular
sevgi tünelinde
susar şiir
karanlıkta anılar akar
isteklerde çoğalırken yalımlar
kavrulur yaprakları duygunun
anılar
yaşanmışı yakalar
unutulmuş mavi kuş
yeşil yüzeylerden geçer
doyumsuzluk içinde
aşk içer yürek
gizli enerjilerin ateşi
tutuşurken tutkularda
ışıldayan aklığa
asılır arzu
bitimsiz dönüşümler
yudumlarken zamanı
özgürlüğün kanatlarında
yeşil umutlar uçar
yanık yürek atışlarında uzanıyor gece
dilsiz akşamlar gibi sessiz, ıssız değil dağlar
kentlerin gözlerinde birikse de kaygılar
parçalandı vitrinleri korkunun
kırıldı zulmün gülüşü renk renk
tanıdık zaferi, tanıdık artık
sen ve ben
geleceğe gülümseyen
bir aşkın tutkunlarıyız
fırtınalar içinde kalsak da
öpüşen iki dağın ceylânlarıyız
doruklardan
alçaklara inemeyiz artık
bak, sislerin arkasında kayboluyor karanlık
bir öpüş kadar kısa sürmesin mutluluk
gel, daha yükseklere çıkalım sevgilim
çünkü biz, özgürlüğün sesiyiz
iğne deliğinden sızan bir umudun
belki de son çizgisiyiz
Gözlerinin pınarında
Bir bulut,
Boşandı boşanacak
Nerdeyse.
Aklımdan geçenleri
Okuyorsun su gibi.
Dünya gördü
Bizi boğazladılar...
Tutma gözyaşlarını
Onur da ağlar...
Bırak yıkansın gökyüzü,
Lacivert, yeşil, altın
Işıkları günbatının.
İşte şafaktayız gene
Çırılçıplak
Ve mavi.
İşte sanki dağ yeli
Ve işte sanki meltem...
Kimse toz konduramaz
Kesip attığımız tırnağa bile.
Sen en güzel kızısın
Bütün galaksilerin
Bense tözüyüm artık
Akkor tözüyüm
Prometheus'u yakan
Kara sevdanın...
Ne alnımızda bir ayıp
Ne koltuk altında
Saklı haçımız
Biz bu halkı sevdik
Ve bu ülkeyi.
İşte bağışlanmaz
Korkunç suçumuz...
Sen hiç ölümün gölgesinde özgürlügü yaşadınmı
Bir garibanın elinden tutupta hiç kadere rest çektinmi
Alçağın adisine ispiyoncusuna kurşun yağdırdınmı
Dedim ya gülüm ben bu alemde kral tanımam
Sen zevkini sefanı sürerken ben hayat okulunu okuyordum
Sen elin cilalı mermer taşlarında kibar beylerlen dans ederken
Ben hergün azraillen dans ediyordum
Dedim ya gülüm ben bu alemde kral tanımam
Sen sıcak yatağında rahat uyurken
Ben ise parçalanmış vucudumun acısıyla mahkeme duvarlarına
Yaslanmış,gelmeyi bilmiyen karanlığı bekliyordum
Dedim ya gülüm ben bu alemde kral tanımam
İdam sehpasında bir mahkum yaşamayı ne kadar çok istiyorsa
Bende seni o kadar çok seviyorum..
Aşıma katmadım haram,güzel çirkin aramam
Yanlış yapanı tanımam... bu senin içinde geçerlidir gülüm
Dedim ya gülüm ben bu alemde kral tanımam..!
Yangınlar,
Kahpe fakları,
Korku çığları
Ve irin selleri, aç yırtıcılar,
Suyu zehir bıçaklar ortasındasın.
Bir cana, bir başa kalmışsın vay vay!
Pusatsız, duldasız, üryan
Bir cana bir de başa
Seher vakti leylim -leylim
Cellat nişangahlar aynasındasın.
Oy sevmişim ben seni...
Üsküdardan bu yan lo kimin yurdu!
He canım...
Çiçekdağı kıtlık, kıran,
Gül açmaz, çağla dökmez.
Vurur alnım şakına
Vurur çakmaktaşı kayalarıyla
Küfrünü, Medetsiz, Munzur.
Şahmurat Suyu kan akar
Ve ben şairim.
Namus işçisiyim yani
Yürek işçisi.
Korkusuz, pazarlıksız, kül elenmemiş,
Ne salkım bir bakış
Resmin çekeyim,
Ne kınsız bir rüzgar
Mısra dökeyim.
Oy sevmişem ben seni...
Ve sen daha demincek,
Yıllar da geçse demincek,
Bıçkılanmış dal gibi ayrı düştüğüm,
Ömrümün sebebi, ustam, sevgilim,
Yaran derine gitmiş,
Fitil tutmaz, bilirim.
Ama hesap dağlarladır,
Umut, dağlarla.
Düşün, uzay çağında bir ayağımız,
Ham çarık, kıl çorapta olsa da biri
Düşün, olasılık, atom fiziği
Ve bizi biz eden amansız sevda,
Atıp bir kıyıya iki zamın
Yarının çocukları, gülleri için
Herbirinin ayvatüyü, çilleri için,
Koymuş postasını,
Görmüş restini.
He canım,
Sen getir üstünü.
Uy havar!
Muhammed, İsa aşkına,
Yattığın ranza aşkına,
Deeey, dağları un eder Ferhadın gürzü!
Benim de boş yanım hançer yalımı
Ve zulamda kan-ter içinde, asi,
He desem, koparacak dizginlerini
Yediveren gül kardeşi bir arzu
Oy sevmişem ben seni...
AHMET ARİF
ben hep bir türküde seni görüyorUm
çağlayan gibi içine akmak
göz yaşlarını yağmura benzetmek gibi
ben hep türkülerde seni görüyorum,
özlenen sevdayı aramak
mutluluğu bulmak gibi
ben hep türkülerde seni görüyorum
yüreğin delice çarpması gibi
güneşi umutla beklerken çareszice
karanlığa teslim etmek gibi
atom gibi patlamak isterken
bir damla suyla sönen ateş gibi ,ve..
ölümünü beklerken mezarını arayan ceset gibi
susma!....söyle türkülerini..
sevdalara hasret,acılara merhem,
yanlızlığa yoldaş olsun..
ben türkülerde seni görüyorum
sevdamla,özlemimle,inancımla
ben hep seni dinliyorum,
susarak,hissederek özleyerek....
Bekle sen bir gece karanlığında şarkım vuracak seni göğsünün duvarına
Ellerini uzatacaksın elerin boşluklara kalacak
Düşlerin karalarda kıyılarda kalacak gönlümün limana yaklaşamayacaksın
İsmim dilinde düşmeyecek her anında elerinde sigaranın dumanı kanını emecek
Ruhunda yalnızlığın seferi baharlarında dolar zemheri saçım telinde çılgınlığın rüzgarlar esecek
Her şey beni hatırlatacak beni çok arayacaksın
Ak düşerse saçına ,yanağına gölge, gelme sakın ha dermanın olamam
İhanetine say sevgi savaşından kalan son mermiyi sık kendine savaştan kalan son mermi yi git sık sık elerime dokunduğun o yerde
Terk etmiştin beni biçareliğin gülleri dalında kurusun
Ne yaram var ne de sen içimde gülerimde özgür yüreğimde
Dogudan batiya bir ses yükselir
Yigitler, yigitler bizim yigitler
Gavur daglarindan Dadallar gelir
Yigitler, yigitler bizim yigitler
Yigitler, yigitler bizim yigitler
O'nu bilir Binbogalar, ceritler
Alni çizgi çizgi, zafer oyuklu
Anasi aglamiş öfke yayikli
Elinde dirgeni kara biyikli
Yigitler, yigitler bizim yigitler
Bizim yigitleri bilmiyor itoglu itler
O'nu bilmeyen şu ugursuz bit'ler
Yigitler, yigitler bizim yigitler
Karşidan geliyor elinde dirgen
Sirti yirtik omuzunda yorgan
Yakti anamizi zalim kemirgen
Yigitler, yigitler bizim yigitler
Yigitler, yigitler bizim yigitler
O'nu bilir Binbogalar, ceritler
Mahzuni Şerif'im yigit yavrusu
Anadolu'sundan yoktur kaygisi
Sizin degil beyler işin dogrusu
Yigitler, yigitler bizim yigitler
O'nu bilmeyen şu ugursuz bit'ler
Yigitler, yigitler bizim yigitler
"18 yasinda bir genc gibi, gelismektedir karanlikta
Kimilerine göre kötüdür ölüm
Kimilerine göre ecel
Kimilerine göre90 gün örülen direnis
Ölüm, canlanan yasamdir KAYPAKKAYA´LARDA
Bir caglayan,
ve yüregimizin isi yani
ve bir alev, Munzur bile söndüremez bu yangini
Diyarbakir´da bir Kaya
Sanki yükselmis aya
Diyarbakirda bir zindan
Zindanda, KAYPAKKAYA
Nasil ki sevgiyle kucaklamissa ölümü
Nasil ki 90 kere 24 saat katlanmissa aciya
Nasil ki haykirmissa kinini
Tükürmüsse suratlarina suskunlugunu
Bizede anmak düser, coskuyla onu
Vurdu gövdesini karanligin zemberegine
Ve dogdu isik, yürek penceresine
Eeeeey benim cevahirim
Eeeeey benim disleri kenetlim, suskun irmagim
Ser verip, sir vermeyenim
Durmadi coskun akan irmagin
Ve namlusuna yüregini sakladigin
Ne o zindandaki sesin
Ne de nefesin
Hala gitmis degil hücre karanligindan
Her Mayis´ta vurdular bizi
Yinede yasattik kendimizi,
Attilar bizi hasretin koynuna,
Bogmak istediler hasrete
Oysa ne kadarda güzeldir
Bizimle hasret sürmüs, filiz vermis icimizde sevda
Hani kursun siksan parcalanir gece
Hani uzatsan elini aya gölge düser
Iste güclenerek, kivilcimlara yürüyen mazin
Ve halkin boynunda bir incir gibi,
Büyüyüp gelismektedir ZAFER.
Bizde gördük kücük adamlari,
Köhnemis silahlariyla saldiranlari
Bizde yasadik acilari sevince bogan direnisleri
Elbette vardir bir diyecegi, yaptigimiz tarihin
Elbette unutulmaz direnisin senin
Cünkü büyüyüp gelismektedir ZAFER
Bir yangin gibi tasiyip durduk, zulamizda cevahirini
Sanki, okyanusta damla, iskencede denizdir.
Eeeeey günü uyandiran, toprakla söyleyen rüzgar
Eeeeey halkimin yarali gülü, sol yanimin kivilcimi
Eeeeey gökteki ay, dagdaki kaya
IBRAHIM KAYPAKKAYA
Onlar yoruldu 90 günü saya saya,
Bikan onlardi, onlar sasirdi, can ceksitikte yasamaya
Bulutlar yagmura, karanliklar aydinliga,
Bugünler yarinlara, yarinlara mahkumdur.
Ve yüzleri gülmez, vurduklari ölmez.
Gökteki ay, dagdaki kaya
Nasıl hatırlamam anacığım nasıl
Kaç geceler bana ninni söylerdi
Hasta olunca oydu başucumda bekleyen
Biraz yorulmayayım, üzülmeyeyim, hemen
Alır kucağına okşardı, saçlarımı öperdi.
Nasıl hatırlamam anacığım nasıl
Uzun kış geceleri masal masaldı
Güzel çoban kızları, iyi kalpli sultanlar
Bir suyun akışı gibi geçip gitti zamanlar
Şimdi ne o dünkü çocuk, ne de o masal kaldı.
Nasıl hatırlamam anacığım nasıl
Yıkayan oydu mürekkep lekeli parmaklarımı
Akşam biraz geciksem yollara düşerdi
Sokağa çıkarken «Yavrucuğum üşütme» derdi.
Hemen bir kazak örerdi biraz boş kaldı mı.
Nasıl hatırlamam anacığım nasıl
Bilirim yine kalbinde yerim anacığım
Selam sana Anneler Günü İstanbul’dan
Yeni dönmüşçesine bir akşam okuldan
Vefalı ellerinden öperim anacığım.
Hangi kuşu tuttuysam kanatlarından
küskün aylar, yorgun yıldızlar döküldü
kan avuçlarıma
sonra maviye çalan bir şafak
sööküldü üç yalnız darağacına
altı mayıs günü
Durmuştu zaman
kan soluyordu büyümüş burun deliklerinden
akrep dağlara vurmuştu kendini
gizlenmek için bir taşın altında
kıyamete kadar
ve yelkovan sığındığında rüzgar gülüne
ne güle yaranabildi ne rüzgara
Don Kişot çıkıp romanlardan kılıcıyla
parçaladı darağacı değirmenlerini
altı mayıs günü
Hangi kuşu tuttuysam kanatlarından
mayıs günleri yağdı başıma bir dolu
uykusuz şafaklarım ıslandı
üşüdü mavilerim
Zaman yürüyecektir yeniden
ve güneşe giden suskun mayıs günlerini
yakalayacaktır mavi şafaklarından
ve bir daha darağaçları kurulmayacaktır
yurdumda...
Yangınlar,
Kahpe fakları,
Korku çığları
Ve irin selleri, aç yırtıcılar,
Suyu zehir bıçaklar ortasındasın.
Bir cana, bir başa kalmışsın vay vay!
Pusatsız, duldasız, üryan
Bir cana bir de başa
Seher vakti leylim -leylim
Cellat nişangahlar aynasındasın.
Oy sevmişim ben seni...
Üsküdardan bu yan lo kimin yurdu!
He canım...
Çiçekdağı kıtlık, kıran,
Gül açmaz, çağla dökmez.
Vurur alnım şakına
Vurur çakmaktaşı kayalarıyla
Küfrünü, Medetsiz, Munzur.
Şahmurat Suyu kan akar
Ve ben şairim.
Namus işçisiyim yani
Yürek işçisi.
Korkusuz, pazarlıksız, kül elenmemiş,
Ne salkım bir bakış
Resmin çekeyim,
Ne kınsız bir rüzgar
Mısra dökeyim.
Oy sevmişem ben seni...
Ve sen daha demincek,
Yıllar da geçse demincek,
Bıçkılanmış dal gibi ayrı düştüğüm,
Ömrümün sebebi, ustam, sevgilim,
Yaran derine gitmiş,
Fitil tutmaz, bilirim.
Ama hesap dağlarladır,
Umut, dağlarla.
Düşün, uzay çağında bir ayağımız,
Ham çarık, kıl çorapta olsa da biri
Düşün, olasılık, atom fiziği
Ve bizi biz eden amansız sevda,
Atıp bir kıyıya iki zamın
Yarının çocukları, gülleri için
Herbirinin ayvatüyü, çilleri için,
Koymuş postasını,
Görmüş restini.
He canım,
Sen getir üstünü.
Uy havar!
Muhammed, İsa aşkına,
Yattığın ranza aşkına,
Deeey, dağları un eder Ferhadın gürzü!
Benim de boş yanım hançer yalımı
Ve zulamda kan-ter içinde, asi,
He desem, koparacak dizginlerini
Yediveren gül kardeşi bir arzu
Oy sevmişem ben seni
AHMET ARİF
Seni, anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.
Ard- arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
Dışarda gürül- gürül akan bir dünya...
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana...
Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara,
Akan yıldıza,
Bir kibrit çöpüne varana,
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamlardan,
Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni...
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...
Ahmet Arif
Dünyanın Bütün Çiçekleri
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Bütün çiçeklerini getirin buraya,
Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,
Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer
Bütün köy çocuklarını getirin buraya,
Son bir ders vereceğim onlara,
Son şarkımı söyleyeceğim,
Getirin, getirin...ve sonra öleceğim.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum,
Kaderleri bana benzeyen,
Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları
Geniş ovalarda kaybolur kokuları...
Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri
Hepinizi, hepinizi istiyorum, gelin görün beni,
Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini
Bacımın suladığı fesleğenleri,
Köy çiçeklerinin hepsini, hepsini,
Avluların pembe entarili hatmisini,
Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın,
Aman Isparta güllerini de unutmayın
Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum.
Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım,
Ben bir bahçe suluyordum, gönlümden,
Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden,
Ne güller fışkırır çilelerimden,
Kandır, hayattır, emektir benim güllerim,
Korkmadım, korkmuyorum ölümden,
Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Baharda Polatlı kırlarında açan,
Güz geldi mi Kopdağına göçen,
Yörükler yaylasında Toroslarda eğleşen,
Muş ovasından, Ağrı eteğinden,
Gücenmesin bütün yurt bahçelerinden
Çiçek getirin, çiçek getirin, örtün beni,
Eğin türkülerinin içine gömün beni.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
En güzellerini saymadım çiçeklerin,
Çocukları, öğrencileri istiyorum.
Yalnız ve çileli hayatımın çiçeklerini,
Köy okullarında açan, gizli ve sessiz,
O bakımsız, ama kokusu eşsiz çiçek.
Kimse bilmeyecek, seni beni kimse bilmeyecek,
Seni beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben mezarsız yaşamayı diliyorum,
Ölmemek istiyorum, yaşamak istiyorum,
Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın,
Tarumar olmasın istiyorum, perişan olmasın,
Beni bilse bilse çiçekler bilir, dostlarım,
Niçin yaşadığımi ben onlara söyledim,
Çiçeklerde açar benim gizli arzularım.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Okulun duvarı çöktü altında kaldım,
Ama ben dünya üstündeyim, toprakta,
Yaz kış bir şey söyleyen toprakta,
Çile çektim, yalnız kaldım, ama yaşadım,
Yurdumun çiçeklenmesi için daima yaşadım,
Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir.
Şimdi sustum, örtün beni, yatırın buraya,
Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya.
Kilim gibi dokumada mutsuzlugu
Gidip gelen kara kuslar havada
Saflar tutulmus top sesleri gerilerden
Tabaninda depremi kara gullelerin
Duymuyor musun
Kaldir basini kan uykulardan
Boyle yurek boyle atardamar
Atmaz olsun
Ses ol isik ol yumruk ol
Karayeller basina indirmeden catini
Sel sulari bastigin topragi donum donum
Alip goturmeden buyuk denizlere
Cabuk ol
Tam cagi ise baslamanin dogan gunle
Bul icine tukurdugun kitaplari yeniden
Her satirinda buram buram alin teri
Her sayfasi gunluk guneslik
Utanma sucun tumu senin degil
Yirt otuzunda aldigin diplomayi
Alfabelik cocuk ol
Yollar kesilmis alanlar sarilmis
Tel orguler cevirmis yoreni
Firil firil alici kuslar tepende
Benden gecti mi demek istiyorsun
Ac iki kolunu iki yanina
Korkuluk ol
Kimi der ki kadın
uzun kış gecelerinde
yatmak içindir.
Kimi der ki kadın yeşil bir harman yerinde dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir. Kimi der ki ayalimdir. Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran.
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal.
O benim kollarım, bacaklarım. Yavrum, annem, karım, kız kardeşim hayat arkadaşımdır.
Kuytularda büyüttüğün,
taşralı umutlarla beklediğin
bir şeydi sevmek.
dokunmak çift yönlüydü,
yetişme telaşının toyluğundan
bilmiyordun
altmışikiden tavşan yapmayı biliyordun da
umuttan insan yapmanın anahtarı
yoktu elinde
gökyüzüne bağırmak geliyordu içinden
her daim
söylemek istediklerini
hayatının deltasına
daha biriktirmemiştin üstelik
hasretlerini dulda yamaçlarda korudun
kötü rüzgarlardan sakınırcasına
gizli bir hayat zannederdin sevmeyi
kaçırırdın,
saklardın gün ışığından
solmasın diye
çifte kavrulmuş çorum leblebisi gibi bakardın da sevdiğine
belli etmek ayıp sayıldığından
geceleri yatağında
kutsardın onu
beyniyle seven
yüreği ile düşünen
bir insan olmamıştın daha
baharın ilk günlerinde
önüne alıp bir erik fidesini
dostuna ömrünün arka sokaklarını gösterir gibi
dertleşmemiştin daha
bir alın kırışıklığı kadar efkarlı
uzun
uzak yollarda beklediğin
nazlı
narin bir gül yaprağı
yoktu henüz
"ateş mekanım olsun" diye yeminler ederdin
"en büyük parçanı karıncalar taşısın"diye küfürler
asıl küfür
içindeki erkeği kendinden
sevdiğinden saklamakmış
çok sonraları öğrendin
domatesler güneşte kızarır deyip
acının,
yokluğun,
yoksulluğun üstüne giderdin
aç kursakların gölgesi vururken yaşadıklarına
sabahın çiyine karışırdı
fırın işçilerinin alın teri
günün ilk ekmeğini alırcasına
buğusu üzerinde korkular biriktirdin
güler yüzlü bir sevgi
sevgili yerine...
elindeki yap-bozun son parçasının
sevgi
sevgili olduğunun
sessiz
ve
yalnız gecelerde
evinin seni hiç terk etmeyen duvarına
ağlarken farkına vardın
kırmızıyı maviden
maviyi paylaşmaktan
paylaşmayı almaktan
hep üstün tuttun
yine de tutuyorsun
Arnavut kaldırımları ile bezeli sokaklarında
üzerinde iğreti durmayacak masalsı,
çocuksu
ve
kıkırdak sevgiler
bekliyor seni
bir mesai duyarlılığına ihanet etmekten
korkarcasına çıkıyorsun
sığınağım dediğin evinden...
her köşe başında küçücük şaşırtmacaların
seni beklediğine dair inancını
hiç kaybetmiyorsun
doğum gününde kendine aldığın şaşkın,
minik,
kırmızı karanfiller kadar
garip değil
bu beklentilerin!..
belki de hep eksik kalacak bir yanın
ve
arayış olacak ömrün diğer adı...
Bir kızın kocaman gözlerinde gördüm
bulutların dağlara sessizce çöküşünü
Çocuksu susuşları gördüm, kırılan sevinci
Ve kalbimi puslu yamaçlardaki pusulara saldım
çobanlar çoktan inmişlerdi ovaya
bense yapayalnız bir ağaçtım doruklarda
Harelenen sularda bir yanık kokusu
ve uzun boyunlu bir kızın gülümseyişi
Işık zamana bağlı zamansa onun
kocaman gözleridir artık
Anladım tarih de yazılmaz
bir aşkın sayfalarına düşmüyorsa gün
Yalnızdım, yapraklarım dökülmüştü bir bir
deryalara savrulup çöllere düşmüştü
Bir duman tütüyor yine hangi kent yandı
hangi sokakta vuruldu sevgilim
Bir demet menekşe bir avuç toprak
burkulan bir yürek miyim hep
Sesimde bir yanma bir kekrelik
uzayıp giden bir çöl yalnızlığı
Gazeteleri okumuyorum başım dönüyor
sulanmamış çiçekler gibi kuruyor her şey
her şey bir yolculuğun hüznünü taşıyor
gidip de gelmemek üzere bütün yüzler
Puslu yamaçlarda bir çakal gölgesi
bir dağ suskunluğu yürüyor kentlere
yenilen biz miyiz yoksa aşklar mı
bir kızın kocaman gözlerinde görüyorum
savrulan küllerini ömrümüzün
Bu kenti ayrılıklar yıkacak birgün biliyorum
Ölümden şikâyeti yok ölüp gidenlerin
ama bir kızın kocaman gözlerinde yangınlar çıkıyor
Acılar dehşetli kinlendiriyor beni
Kabarıp duruyor içimde, kabarıp duran bir okyanus
yurdumu arıyorum batık bir tekne değilim
yurdumu arıyorum kızgın küller ortasında
Ayrılıkların puslu aynasındadır
bekleyişlerin solgun yüzü
Bekleyişler ki demlenişidir sabrın
damıtır sessizliği ve üzüncü
damıtır gurbetin kavruk memesinden
ve emzirir
hasretin yanık yüzlü çoçuğunu
Sen ey sabrın ve üzüncün dervişi
başını zamanın göğsüne koy
ve dinle yalnızlığın iç çekişlerini
Yalnızlıklar ki suskun bir akşam üstüdür
usulca örtülecektir gecenin sessiz tülünü
ve düşecektir ince bir rüzgarla
hüznün harmaniyesi
Ey yenilgilerin bezgin kuşu
suskunun sarı sıcağındasın bunca zaman
bataklıklardan sızan sinsi ve pis
bir kokudur içinde tortulaşan kuşku
Ve bulutsu bir ağırlığın yüküdür
gittikçe ağırlaşan
gittikçe yüreğini zonklatan
Sen ki şafağın göğü müsün
imbikle göğsünde göğün sütünü
ve emzir sönmekte olan yıldızları
sonra başını solgun bir demet gibi hasretin kuru dallarına koy
dinle köpüklü kıyıların çağlayanını
imbatın serin elidir yüzünü okşayan
Güneşi kopar dalından ellerine al
ve durmadan canını yakan sözü
bitir şiirin kalbine
akıt artık umudun billur ırmağını
kavruk çölüne yüzümün
ve bir sevda gibi yanaş
hayatın kıyılarına
Tüm haberler
.....................................................
İSTEKLERİNİZ İÇİN SMS
TARİH :06-12-2005
AVEA ve VODEFON - TÜRKCELL HATLARDA
radyoumut yaz boşluk bırak isteğini 3834 yolla
Tüm haberler
.....................................................
Mutlu Olma Şansı
Hayat bize mutlu olma şansı vermedi sevgili,
biz kendimizden başka herkesin üzüntüsünü üzüntümüz acısını acımız yaptık çünkü.
Dünyanın öbür ucunda hiç tanımadığımız bir insanın göz yaşı bile içimizi parçaladı.
Kedilere ağladık, kuşların yasını tuttuk...
Yüreğimizin zayıflığı kimi zaman hayat karşısında bizi zayıf yaptı. Aslında ne güzel şeydir insanın insana yanması sevgili...
Ne güzeldir bilmediğin birinin derdine üzülebilmek ve çare aramak. Ben bütün hayatımda hep üzüldüm, hep yandım.
Yaşamak ne güzeldir be sevgili...
Sevinerek, severek, sevilerek, düşünerek...
Ve o vaz geçilmez sancılarını duyarak hayatın...